11 Eylül 2012 Salı

Türkiye - Estonya: 3-0 | Asıl Şimdi Başladık


         "Selçuk'suz" milli takım Estonya karşısında galibiyet aramaya hazırlanırken hala Selçuk nasıl oynamaz soruları dolaşıyordu. Selçuk yine yoktu ama sahada kazanmak zoruna olan 11 kişi vardı. Kazanmanın mecburu olduğu maça takım da o istekle başladı.

       Fakat istenilen oyun oynansa da rakibin oyununu bozmakta problemler yaşanıyordu. Estonya kontra atak ya da orta sahada kaptığı toplarla tehlikeli olmaya çalışıyordu. Bunda Semih'in katkısı çok fazlaydı. Ayağında ezdiği toplar her seferinde tehlike oldu ama son vuruş eksikliği Estonya'ya gol kazandırmadı. Bir hızlı atakta kaleci ile karşı karşıya kalan Estonya forveti son müdahale öncesinde yerde kalmasa gol olması içten bile değildi. Ya da orada Burak olsaydı o kesin penaltıyla sonuçlanmış bir yalan rüzgarına dönerdi.


      Emre ve Arda'nın orta sahadaki etkili oyununa zaman zaman Gökhan ve Sercan da katılınca tehlikeli pozisyonlar ortaya çıkıyordu ama istenen gole son vuruş beceriksizlikleri engel oluyordu. Emre'nin ara pasında Burak topla buluştu ve savunmanın son adamına "takılan" Burak frikik ve kırmızı kart kazandırdı milli takıma. Bu dakikadan sonra oyun Estonya yarı sahasına yıkılmış bir tek kale maç hüviyetine büründü. Göze hoş gelen paslaşmalar koşular golü getirmese de 44. dakikada Arda'nın ara pasına hareketlenen Emre güzel bir vuruşla golü getirdi ve ilk yarıyı 1-0 önde kapadı. İlk yarıda akılda kalan bir görüntü de yan hakemin faul gerekçesiyle bayrağını kaldırdığı pozisyonda Burak'ın gol sanarak sevinmesiydi. Yan hakem golde bayrak kaldırmaz orta sahaya koşar. Yerde harcadığı zamanı biraz da kural öğrenmekle geçirmesi yararına olacaktır Burak'ın ileride özellikle Şampiyonlar Ligi maçlarında...

      İkinci yarıya artık galibiyetten emin bir takım olarak sahadaydı oyuncular. Atakları kesilen Estonya sadece defans yapıyor ve farkın artmasını engellemeye çalışıyordu. Baskının arttığı dakikalarda Sercan'ın ortasında Umut'un kafasıyla durumu 2-0'a getirdik. Artık rahatlayan paslar tribünler ve Estonya takımı sahada sonucu değiştirmekten ziyade skoru değiştirebilecek güçteydi.

       Selçuk İnan ikinci yarıda Umut'un yerine oyuna giriyor ve tribünler alkışla inliyordu. On dakikada bir tekrarlanan Selçuk tezahüratları amacına ulaşmış ve sonunda sahaya adımını atmıştı "kurtarıcımız"! Selçuk girdiği ilk pozisyonda sakatlık tehlikesi geçirerek yürekleri ağızlara getirse de çabuk toparlandı. Maçın en güzel anlarından biri olarak söyleyebileceğim golden ziyade Hasan Ali Kaldırım'ın soldan harika bindirmesiydi ve o bindirmede topu Selçuk'un ayağına teslim edince o da gol atmakta zorlanmadı. Abdullah Avcı için bundan kötü bir maç senaryosu olamazdı. Sevinmek ve şimdi yandık arasındaki o duyguyu yüzünden okuduğumuz Avcı zoraki bir alkışla meseleyi kapattı.

       Vurduğu 5 toptan biri kaleyi bulan ve o da gol alan Selçuk'u ayakta alkışlamak için erken olsa da maalesef Galatasaraylılar maçın kahramanını çoktan belirlediler.  Emre'ymiş Arda'ymış Umut'muş Sercan'mış Mehmet Topal'mış kimsenin umurunda değil artık kahramanımız Selçuk İnan. Oynanan maç milli takımın ama desteklenen kulüp futbolcuları...

       Avcı ise Hollanda maçında hala hatalıydı hiç bir şey değişmedi yani yarın ki yorumlar ona göre olmalı eleştiriler de! Estonya'ya karşı kazanmak Hollanda hatalarını unutturmamalı. 10 kişilik Estonya'ya 3 gol atmak meziyet mi tartışabileceğimiz bir konu...Ha bu arada kulüp futbolcularının desteklendiği bu ortamda biri milli takım taraftarı yaratmak mı dedi? Yok be gözüm o başka bahara kaldı!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder