31 Ekim 2012 Çarşamba

"Ruhumuzu Satıyoruz Ama Sıradan Birine Değil"


Günümüz futbolunda seyirci giderek futbol takımlarının dışına itilip müşterileştirilirken bambaşka hikayeler içimizi ısıtıyor. Bilet parası, forma parası, kulüp dergileri, kulüp kredi kartları kısacası içinde kulübün isminin olduğu her şeyi satmaya yemin etmiş bir piyasa gözlerimizin önünde canavarlaşarak büyürken tüm bunlara parayı ödeyen taraftarlar ise kulüple ilgili tek kelime dahi edemiyorlar. Seçilecek kulüp başkanıyla ilgili sadece sağda solda muhabbet edebilen , bunları tribünde hiç konuşamayan yığınlar oluşturulmak isteniyor ve bu bir şekilde başarılı da oluyor.


Kulüpleri, onları bu günlere getiren emektar futbolcularından cefakar taraftarlarından kopararak “A.Ş” bataklığına sürükleyen şirket yönetim kurulu başkanlarıyla dolmuş durumda futbol dünyası. Yurt içinde daha çok çarpık şekilde ilerleyen bu sistem Avrupa’da da sistematik şekilde kulüp satın almalarla ilerliyor. Arap şeyhlerine satılan takımlardan tutun da futboldan anlamayan sadece kâr getirdiği için satın alan patronlar dönemini yaşıyor Avrupa! Çok yakında bu zengin spor aktivistleri (!)  çocuklarına doğum günlerinde alt liglerden takım alırlarsa hiç şaşırmam.

Hikayemiz Almanya’dan… Doğu Almanya kökenli Union Berlin taraftarları, takımın dışına itilmiş müşteri taraftardan daha fazlasını anlatıyor. 1966 yılında kurulan takımın temelleri 1906’ya yani daha eskiye dayansa da şu anki halini alışı 1966 olarak temel alınıyor. Kulübün mazisindeki en büyük başarısı 2001 yılında sürprizlerle dolu bir Almanya Kupası’nda 2.lig takımı olarak finale yükselmesi ve finalde kaybetse de rakibi Schalke 04’ün Şampiyonlar Ligi’ne katılmasıyla UEFA kupasını katılması ve orada 2. tura yükselmesi oldu.

Kulübü diğerlerinden ayıran en belirgin özelliği taraftarları daha doğrusu taraftarlarının kulüple kolektif yaşantısı diyebiliriz. Yıllarca 3.ligde mücadele eden Union Berlin 2.lige çıktığında hali hazırdaki stadı pek de “cilalı” futbol kriterleri dönemine yakışmıyordu. Union Berlin’in stadı “An der Alten Försterei” etrafını hatta içini saran yaban otlarıyla 3.Lig statlarının bile gerisinde görüntü sergiliyordu. Stadın biran önce tepeden tırnağa elden geçirilmesi, koltukların takılması, ayakta maç izlenen tribünün adamakıllı onarılması, tribünlerin üstünün kapatılması, alttan ısıtma tesisatının kurulması, soyunma odalarının yenilenmesi, elektronik tabela asılması, otopark yapılması gerekiyordu. Ama bir problem vardı kulübün bunlara ayıracak parası yoktu. Ve bu kriterler sağlanmazsa Union Berlin’in 2. Lige kabul edilmesi, devam etmesi biraz zor gözüküyordu.

Bu maddi krizde “iş başa düştü” dercesine Union Berlin taraftarı hep birlikte el ele vererek kafalarına inşaatçı baretlerini geçirerek stadyum yapımına koyuldular. Yaklaşık bir yıl kar kış demeden sıcak demeden çalışan taraftarlar sonunda bir stat yapmışlardı ve takımlarına bir stat kazandırmışlardı. Şimdi o “cilalı” futbol düzeninin “kriterlerine” uygun bir stat kazandırdılar takımlarına ve bunun onurunu yaşıyorlar. O stadın her yerinde alın terleri ve takımlarına duydukları sevgi var ve bundan oldukça da mutlular.

Union Berlinli taraftarların takımlarını sahiplenişleri ve onunla bir bütün olması değil yönetimde söz sahibi olmak; hem söz sahibi hem fiil sahibi haline getiriyor onları. Şimdi bir farklı haberle önümüze geldiler. Union Berlinliler stat yaptıktan sonra daha büyük işlere kalkışacaklarının sinyalini vermişti zaten. Yine bir stat projesi var. Taraftarın kendi elleriyle yaptığı stadı genişletmek yenilemek adına yönetim %58’ini satmaya karar verdi. Bu sıradan diğer kulüplerin statlarının başına alacağı sponsor isimlerine benzese de yönetim öyle bir kampanya başlattı ki yine bir “imece” niteliğindeydi bu kampanya. Kampanyanın sloganı “Ruhumuzu satıyoruz ama sıradan birine değil!” Buna göre kulüp taraftar ve üyeleri belli bir miktar para vererek stadyumun parçalarından satın alabilecek. İşin içinde para olması “burun kıvrılacak”  cinsten olsa da Union Berlinliler gayet memnun bundan.

Kulüp Başkanı Zingler “ Statlar onu en çok hak edenin olmalı. Çünkü statlar iş adamları ya da yatırımcılar için değil taraftarlar için bir anlam ifade ediyor” diye durumu kısaca özet geçiyor. Taraftarlardan Four-Four-Two dergisinin görüştüğü Stein ise “geçmişte bu kulübe her şeyimizi vereceğimizi gösterdik” derken bu iş için verecek parası olmasa da projeyi desteklediğini söylüyor.

Proje tam anlamıyla ne kadar destek bulacak bilinmez ama taraftarlar bu karardan ve satıştan oldukça memnun, dedikleri gibi bir “satış” var ama sıradan birine (patronlara, yatırımcılara, para balarına) değil. “Satış” kulübün gerçek sahiplerine yapılıyor.

Union Berlinliler oldukça farklı bir taraftar profili sergilerken, bir takımı yaşamanın nasıl bir şey olduğunu gösteriyorlar ele güne…Bunu kanıtlayacak bir örnek daha vermek gerekirse şu hikayeye bir göz atalım. Noel gecesini insanlar kilisede geçirirken Union Berlinliler nerede geçiriyor dersiniz? Evet, kendi elleriyle yaptıkları ve kendilerinin satın almaya çalıştıkları statlarında! Ve slogan net, basit: Kiliseler boş, stadyum dolu! 11 yıldır  Union Berlinliler Noel’i kilisede değil statta geçirmeyi seçiyorlar ve Noel gecesi statlarını dolduruyorlar.

Herkes bir Union Berlin taraftarı kadar olamayabilir ama en azından olmayı deneyebilir, hiç yapamıyorsa takımındaki kötü gidişe takımının yönetimine muhalefet edebilir. Yasaksız, sansürsüz tüm taraftarlar kendi takımlarına sahip çıkmayı deneyebilir. Belki o zaman herkes bir maçı izlemeye ailecek gidip, biber gazı yemeden,  kavgasız, küfürsüz bir tribün ve stat ortamı kurulabilir. Yoksa bu gidişle sponsorlu statlarda devlet sponsorlu gaz biberi yemeye cop yemeye devam edeceğiz gibi gözüküyor.







(muhalefet.org sitesinde yayınlanan 13 Şubat 2012 tarihli yazım)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder