24 Kasım 2012 Cumartesi

Umut,Futbol,Filistin...


Baştan söylemekte fayda var; bu yemyeşil çim sahaların, meşin yuvarlakların, bol sıfırlı sponsorluk anlaşmalarının yer aldığı bir futbol yazısı değil! Bu başlı başına bir savaşta ayakta kalmaya çalışan halkın futbol umuduna sıkılan kurşunların yazısı…
Futbola dair bir hikaye oluşturmak istersek eminim çoğumuz zaferden çok ümit üzerine kuracaktır tüm senaryoyu. Çünkü zafere aşina olmamış ruhların tek beklentisi umutlarında oluyor, gelecek güzel günlerde oluyor. Nazım Hikmet’in “Güzel günler göreceğiz, güneşli günler” sözleri de umuda güvenerek  bestelenmedi mi, dillerden dillere dolaşmadı mı zaten? Futbol Brezilya’da yoksal halk çocuklarının sınıf atlama umudu diye adlandırılır iken endüstriyel futbol denilen bela zehrini temiz futbol suyuna şırınga etmeden  önce her kesimde bu böyleydi. Yoksul halkın daha da ötesinde ezilen halkların isyanı olarak göze çarpıyor futbol anlatılan tarih bambaşka bir tarih olsa da futbol adına.
Filistin, katillerin  ceza sahasına dönmüş durumdayken umut adına pek de bir şeyler bulmak mümkün olmuyor. Ambargoyu ve savaş ablukasını on yıllardır üzerinde hisseden Filistin yine de umutlanacak bir şeyler görmek istiyor. Siyasi pazarlıkların iki yüzlülüklerin ötesinde bir umut varsa şüphesiz bu yine Futbol! Futbol adına altın harflerle yazılacak bir tarih yaşayamadılar henüz. Filistin ismini geçtiğimiz yıl Mahmud Sarsak aracılığıyla epey duymuştuk futbol haberlerinde –görmek, duymak isteyenler tabi ki- ! Mahmud Sarsak İsrail polisi tarafından Hamas  militanı olduğu gerekçesiyle göz altına alınmış ve yaklaşık 3 yıl  hapiste kalmıştı. Sarsak, bir müddet açlık grevinde kalmış ve duyarlı kamuoyu baskısına;  Dünya Af Örgütü ve FİFA da eklenince  serbest bırakılmıştı aylar sonra. İsrail polisi ve kamuoyu ona “terörist” damgası yapıştırsa da kendisinin de söylediği gibi bu yaşananların, şüphelerin tek sebebi “Filistinli bir futbolcu” olmasıydı.
Son günlerde yapmacık ateşkes olmadan önce yine yoğun bombardıman altında kalmıştı Filistin! Bu bombalanan noktalardan biri de Filistin Stadyumuydu. En son 2006’da bir kez daha yapmıştı bunu İsrail, o günden bu yana stat için restorasyon çalışmalarıyla geçen dönem bir kez daha bu bombalamayla sekteye uğradı. Peki neden her defasında bu yapılıyor? Bunun psikolojik savaş denen soğuk savaş ürünü bir zehirli meyve olduğu şüphesiz. Sportif faaliyetler insanları bir an bulundukları yerden bağımsız olarak onları mutlu eden, onlara güzellikleri hatırlatan eğlencelerdir. İzlenilen bir maçta tuttuğu takımın attığı gole sevinen adamı “o an” o kadar sevindirecek başka hiçbir şey bulamayabilirsiniz hayatta! Ya da takımının yediği gole üzülen bir adamın üzüntüsünü yine sadece “o an” hiçbir yerde bulamazsınız  kimi zaman!
Bill Shankly “Futbol bir ölüm-kalım meselesi değildir.Ondan çok daha önemlidir.” derken bu değişkenlerden bağımsız düşünmüş olamaz. O an ki tutkuyu göz önünde bulundurduğunuzda, borcunu- geçim sıkıntısını  unutan, aşk acısını, kalp sızısını, derdini kederini o sahaya endeksleyen insanları başka türlü düşünmek, kategorize etmek de mümkün değil zaten!
Bombalamanın bir nedeni tam da bu işte! Tüm bu hayattan kopuşu, derdi kederi bir kenara bırakışı yaşatmak istemiyor İsrail, Filistinlilere… Filistin’in kendini anlatabilecek kısıtlı güçlerinden biri olan futbolu da ellerinden almak istiyor. Düşünün ki 35 yıldır bir lig var ve bu lig sadece 7 kez tamamlanabilmiş ama ona rağmen insanlar tribünlere gidiyor o ligin bir gün biteceği takımlarının bir gün uluslararası arenada mücadele edeceği hayaliyle yaşıyor. Ölümler acı elbet, peki ya umuda sıkılan kurşunlar? Futbol bir umutken, ezilen halkların isyanıyken onlara konan hem sportif ambargo hem de fiziksel engeller geleceğin de pek güzel olmayacağının habercisi gibi Filistin’de!
Ama yine ümit de var olmalı… Meşin yuvarlağın peşinde koşan çocukların hep var olacağı gibi! O stat yeniden onarılmaya çalışılacak sahanın ortasındaki 4 dev çukura rağmen, yine orada çocuklar gülecek, insanlar o sahada kaçan bir pozisyon için yine heyecanlanacak, atılan bir gol için yine avazları çıktığı kadar bağıracak ve sevinecek… Yani tüm ezenlere rağmen ezilenlerin umudu hep olacak, futbolları hep olacak! Amma lüks koltuklu modern bir statta amma kalelerin  kaldırım taşlarından kurulu olduğu  savaş yorgunu bir umut sokağında… İşte bu nedenle yine Nazım’ın “umuda kurşun işlemez” sözü de zaten “güzel günler göreceğiz, güneşli günler” sözünün bir başka tamamlayıcısı gibi tüm coğrafyada! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder