10 Kasım 2012 Cumartesi

Celtic'in Gayri "Resmi" Tarihi...


Ada’da Patates kıtlığı olarak tarihe geçen olay bugünlere tahmini çok güç bir olay ile sebep-sonuç ilişkisi oluşturuyordu.  Patateslere bulaşan bir hastalık İrlanda’da sadece tarladaki değil ambarlardaki tüm patateslere de etki ediyor ve  yaklaşık 5 yıl süren bir kıtlık sonucunda  bir milyon kişinin yaşamını kaybetmesine neden oluyordu. Tarihe de Büyük İrlanda Patates Kıtlığı olarak adını yazdıran bu hadise bölgeden de büyük göçlerin sebebini hazırlıyordu.

Bir grup İrlandalı yaşamak adına göçünün yolunu İskoçya’ya düşürüyordu. Katolik ağırlıklı olan bu topluluk Katolik rahiplerin de katkısıyla İskoçya’nın doğusuna yerleşiyordu. Yeniden bir düzen ve hayat kuran halk İskoçya’daki gündelik yaşama adapte oluyordu. Bunun sonucunda da Ada’yı saran tutkuların başında gelen futbola da kayıtsız kalamamışlardı. Rahipler ve halk ortaklaşa olarak Katoliklerin takımı diyebileceğimiz bir futbol takımı kurdular. Takımın tabanı yoksul halk ve mütedeyyin kilise eşrafından oluşuyordu. 1888 yılında kurulan bu takıma Keltler’den dolayı  Celtic adını verdiler ve o amansız mücadele artık tamamen görünür kılınmaya başlamıştı.

Glasgow şehrinin halihazırda büyük bir takımı zaten bulunuyordu. Protestanların desteklediği ve tutucu bir çevre tarafından desteklenen Glasgow  Rangers  taban olarak ve hayata bakış açısı olarak Celtic kulübünden oldukça farklı duruyordu. Başlı başına mezhepler bile bir çok şeyi anlatırken iki takımın anlaşamadığı bir çok konu zamanla kendini gösteriyordu. Eğer ki Glasgow'daki iki takımdan birinin hikayesini yazmak isterseniz bir diğeri peşinizi bırakmaz, tıpkı burada olduğu gibi.

Aslında futbolda sahada hep belli sınırlar içinde kalan çekişme saha dışında olabildiğince şiddetiyle yaşanıyordu. İlk olarak siyasi görüş ayrılıkları İrlanda Cumhuriyet Ordusu (İRA) ve onun Birleşik Krallığa karşı savaşıydı. Celtic taraftarları İrlanda’da kan bağı ile bile bağlı oldukları insanların mücadelesine sempati ile bakıyor hatta kimi zaman silah ve para yardımı yapıyordu. Glasgowlular ise bundan oldukça rahatsızdı. Bu gerilimin birebir yaşandığı anlar ise İRA güçleri ile İngiliz güçlerinin çatışmalarından sonra yaşanıyordu. Levent Özçağatay’ın Kuzey İrlanda ve İRA isimli kitabında bu durum şöyle anlatılıyordu; “ İRA militanlarının ölüm haberleri geldiğinde Glasgowlular dini sembollerini gösterebildikleri kıyafetlerle işlerine gelir ve boyunlarına da bir Glasgow atkısı iliştirirlerdi Celtic taraftarları ile eğlenebilmek adına”…

Sonra bu kavga kendini ülke içinde gösterdi. Tarihsel süreç olarak Glasgowlular İngiltere’nin başını çektiği krallığı desteklerken Celticliler her zaman bağımsız bir İskoçya hayalini kuruyorlardı. Bu çekişmeler hala günümüzde dahi yaşanıyor ve İskoçya’nın bağımsızlık ısrarı ekonomik nedenlerle bir süre ertelenmek durumunda kaldı, Glasgowlular halinden memnun gözükürken Celticlilerin başını çektiği Katolikler bunu komedi olarak görüyorlar. Ailelerin hiç birinden asla Glasgowlu-Celticli kardeşler çıkmıyor. Bu bir nizami olmayan kimsenin açık olarak kabul etmediği alttan alta psikolojik harp tadında geçen bir mücadele çünkü.

Celtic mücadelesine hiçbir zaman sadece futbol aracılığıyla devam edemedi. O hep bir mezhebin sözcüsüydü adeta o yüzden de kazandığı başarılar bir milli takımmışçasına sevinç yaratıyordu Glasgow’un doğusuna.

Bugüne gelindiğinde Rangers alt liglerde üst lige çıkmak için gün doldururken Celtic tek başına kaldığı İskoçya liginde hiç de mutsuz görünmüyor.  Gelir gider tablosuna bakıldığında Celtic, Rangerslı lige göre %40 zarar ediyor gözüküyor ama şuna emin olun Celticlilerin bu umurunda değil! Yeşil Beyazlılar şampiyonlar liginde de  taraftarına unutamayacağı anlar yaşatıyor. Önce Benfica galibiyeti ile başlayan Celtic  Avrupa’da 20 maçtır deplasmanda galip gelememe şanssızlığını da Moskova da kırıyor, Camp Nou’ya bir mucize ihtimali ve küçük umutlarla çıkıyordu. Küçük umutların saman alevine döndüğü anlar da oldu. Ama bu Barcelona, o bitti demeden o son sözü söylemeden kolay kolay bitmiyor hiçbir maç. Yine öyle bir anda 90+4’te Alba beraberlik umutlarını rafa kaldırıyor ve geride tarihe geçecek bir istatistik çizelgesi bırakıyordu. Topla oynama yüzdesi  sadece %10’da kalan Celtic mucizeyi gerçekleştirmekten çok uzaktı belki de…

Rövanş niteliğindeki maçta İskoçlar (İrlandalı İskoçlar) bu istatistiklerin ağırlığının altında çıkıyordu sahaya…Karşılarındakinin gücünü teninde hissetmiş futbolcularda mucize yaratmaktan uzak bir ruh hali vardı ama ya olursa dedirten 125. Yıl koreografisi umutları diri tutmaya çalışıyordu. Sahadaki hiçbir futbolcu belki de yukarıda saydığım tarihi değerlere vakıf değil. Onlar sadece Glasgow derbisinden haberdar yaşıyor ama o koreografiyi yapan taraftarların büyük bir çoğunluğu ilk günden itibaren bu tarihin bir parçası…Onlar hala o ilk güne göre oylarını veriyor onlar hala o ilk güne göre her gün sosyal yaşantılarına devam ediyor. Maç yine yeşille beyazın en güzel buluştuğu kulüplerden biri olan Celtic’in golüyle başlarken oyun profili tamamen bir önceki maçın istatistiklerini doldurmaya başlıyordu. Barca pas trafiğini yönetirken Celtic ise Barca topu Celtic’e verdiğinde ancak arka arkaya paslar toplamında bir sayıya ulaşabiliyordu. 80’li dakikalara gelindiğinde “isyan” girişiminde bulunan Celtic ikinci golü 18 yaşındaki Watt ile bularak 2-0 öne geçiyordu. Düşler sahnesinde, düş gerçeğe mi dönüyordu yoksa bu Barcelona ne yapacağı belli olmaz mıydı?  Baskı kırılmış gibi gözükse de paslaşma kılıcını baki tutan Barcelona yine 90+1’de Messi ile golü bulsa da ikinci bir mucize bozgununa ne zaman vardı ne de bunun yeriydi. Bugün Celtic’in günü olmalıydı ve buna Barcelona bile engel olamamalıydı. Öyle de oldu maçın son düdüğü çaldığında istatistik olarak topla oynama yüzdesinde %28’lere ulaşmış bir Celtic galibiyeti kutluyordu.

Neil Lennon sahada tüm futbolcularına tek tek sarılırken nasıl bir tarihi ana şahitlik ettiğinin farkındaydı. Lennon bir Protestan ve Kuzey İrlandalı; böyle bir gecede sahada takımın başında olması sadece kaderin bir cilvesi olarak görülebilecek ve tebessüm bırakacak bir hadise…Tarih olarak her zaman Protestanların kolaylıkla yer bulabildiği kaptanlık, teknik direktörlük yapabildiği bir kulüp oldu zaten Celtic, Glasgow ise bir müddet kapalı olsa da sonradan  Katoliklere ancak Celtic forması giymediği sürece tahammül edebiliyordu. Öyle ki 1989 yılında Mo Johnston Celtic’ten Glasgow’a geçtiği dönem Glasgow Mo’nun golüyle 1-0 kazanmış ama Rangerslılar maçı 0-0 olarak kabul etmişler ve gole sevinmedikleri gibi stat çıkışında da kombinelerini ateşe vermişlerdi.  O yüzden Lennon’ın durumu pek de şaşırtıcı gelmeyecektir bu tarz nüanslardan haberdar olanlara.

125 yıl direnişin ve mücadelenin gayri resmi tarihi olarak işledi Celtic’in hücrelerine…%95’i Protestan olan bir ülkede İrlanda’dan göçüp gelen bir avuç insanın başlattığı kıvılcım bugün eski etkisini yitirse de hala alevli günlerine çok da uzak olmadığını dost düşman herkes biliyor. Tribünde eğer Barcelona maçından sonra göz yaşlarını gördüyseniz , birbirlerine hıçkırarak sarılan insanları izlediyseniz emin olun bunun tek sebebi Barcelona galibiyeti değil çok daha fazlasıdır…Yeri gelmişken tekrar soralım kim demiş futbol sadece futboldur diye?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder