24 Mart 2013 Pazar

Mekloufi ve "Süreç"

Cezayir'in Fransa'nın vilayetinden sayıldığı günler... O zamanlar şimdi Ortadoğuda demokrasi abiliği yapan Fransa'nın  en kanlı günleriydi.

Fransa'da futbol hiç kesintisiz haliyle devam ederken, Cezayir kökenli futbolcular da bu takımlarda yer bulabiliyordu. Fransa Milli Takımına yükselmişlerini görmek de mümkündü. Sokaklarda çocuklar onların isimleriyle inleterek top peşinde koşuyor, onlar gibi futbolcu olmanın hayaliyle yanıp tutuşuyordu.

Olimpik Marsilya kalecisi Abderrahman Ibrir, Monacolu savunmacı Mustafa Zitouni, Monaco forveti Abdelaziz Ben Tifour, Toulouse forveti Said Brahimi ve St. Etienne’li Raşid Mekloufi... Bu 5 arkadaş da dönemin en popüler oyuncularındandı. Özellikle Zitouni ve Mekloufi Real Madrid'den teklif almış iki oyuncu...

Hikaye asıl burada başlıyor... Mekloufi "Franco'nun takımından teklif almak ağrıma gidiyor" dedi... Dedi ve saymış olduğum diğer isimlerle birlikte Fransa'da futbol adına ne varsa terk ederek Cezayir'deki bağımsızlık ordusunun saflarına katıldı. Silahıyla destek veremedi belki ama o da arkadaşlarıyla en iyi yapabildikleri şekliyle yani futbollarıyla destek verdi mücadeleye. 17 farklı takım ile dostluk maçı oynadılar, bu 17 takıma da Cezayir'in mücadelesinin haklılığını anlattılar, öğrettiler. Ona futbolun Frantz Fanon'u desek abartı olmaz sanırım...

Tabi Fransa büyük bir şok yaşıyordu. Milli Takım oyuncuları "terörist" Cezayir saflarına katılmış ve artık onların düşmanı olmuştu. Cezayir'in mücadelesine "teröristlik" denir mi demeyin. Deniyor işte, kendi teröristlerinize bakarak bunu bulmanız da ayrıca mümkün zaten! 

Futbolun ve bilumum güzel duygunun katili FİFA yine iş başındaydı. Mekloufi ve arkadaşlarının takımı ile maç yapacak takımlar büyük yaptırımlarla karşılaşacaklarına dair FİFA tarafından tehditler alıyordu. Ama bunu pek sallayan da olmadı o dönem için. Avrupa Kupalarına katılamamak, finansal fair play gibi karın ağrıları asıl meseleyi es geçmek için yeterli bencillikler değilmiş demek...

Cezayir'in bağımsızlık mücadelesi meşruluğunu tüm dünyada kabul ettirirken bu takımın etkisi hiç de az değildi. Fransa'ya bile onlar anlatmıştı bu meseleyi, ülkeyi terk edişleriyle...Bağımsızlık On Biri verdikleri bu takımın tüm oyuncuları eşsiz bir maceraya atılmış ve başarılı olmuşlardı. Futbol artık ikinci plandaydı. Mekloufi de "artık profesyonel bir futbolcu değilim ama tam anlamıyla bir devrimciyim" diye özetliyordu içine düştüğü durumu...

Sonraları Mekloufi İsviçre'de Sevette'de de top koşturdu. Ama Fransa'ya dönmesi pek de söz konusu gözükmüyordu. Olmaz denen oldu ve ateşkes imzaladıktan, bağımsızlık tanındıktan sonra St. Ettiene onu yeniden kadroda görmek istediğini söyledi. Yarım bırakılan bir kaç iş vardı Fransa'da, dönmek gerekti. 

En sevdiği renkleri sorsak muhtemelen yeşil beyaz derdi. Cezayir'in bayrağı, St. Ettiene'in renkleri yani yeşil beyaz... St. Ettiene ile ikinci bir maceraya atılmış ve kısa süre sonra 2.lige düşen takımda yer almıştı. St. Ettiene 2.lige düşerken Nedved'den ilhamla "futbolcular gitmiş adamlar kalmıştı". O adamların içinde de Mekloufi en başta geliyordu. Tekrar takımı ile birinci lige dönerken kupa da onun ellerinde göğe doğru yükselmişti zaten.

Daha sonra futbolu Bastia'da bırakırken Fransa Milli Takımında 4, Bağımsızlık On Biri'nde 40 Cezayir Milli Takımında da 11 maçlık bir kariyer bırakıyordu geride... 

Futbol asla sadece futbol değildir hikayesinden öte şeyler anlatan bir hayat hikayesi, futbol hikayesi bu... Bir Mekloufi'miz olmadı, olacak galiba dediklerimiz ise ertesi gün yalanlama yayınladı. Ne yapalım Mekloufiler'siz bir ülkeden de ancak bu kadar mı diyelim kendi hikayemize?.. "Sürecimize" başka da bir şey denk düşmüyor sanırım... Elden gelen tek şey Mekloufiler'in var olabildiği bir futbol hayali ile seyrimize devam etmek!

1 yorum:

  1. Okurken keyif aldigim bir yazi olmuş. Emeginize sağlik.

    YanıtlaSil