14 Mart 2013 Perşembe

Çim Sahalardan Sokaklara: Gençlerbirliği


1923 yılında Ankara Sultanisi’nde başlayan kıvılcım bugünlere uzanarak sönmeyecek bir ateş gibi parıldıyor Ankara’da…  Tarihten kimi tatlı kimi acı hatıralarla günümüze gelen ülkenin en büyük spor kulüplerinden biri olan Gençlerbirliği bu yıl başından beri tatlı bir heyecanın içinde yoluna devam ediyor.

14 Mart 1923’te kurulan Gençlerbirliği bu yıl 90. Yılını kutluyor. Bu yılı her anlamda özel bir yıl olarak gören camia, yönetiminden futbolcusuna, tribününden şehrine kadar bu havayı an be an yaşıyor. Kırmızı Kara Burası Ankara sloganıyla başlayan sezon, kent ile adeta Gençlerbirliği’ni bütünleştirdi. Artık boş tribünler yavaş yavaş dolmaya başlıyor, gelen rakip takımlar Ankara’nın deplasman olduğunu, maraton tribünün ortasında açılmış tamamen taraftarların kendi emeğiyle yapılmış Burası Ankara pankartıyla tekrar tekrar idrak ediyordu.  Geçmiş yıllarda cepte görülen deplasman yerine son yıllarda başlayan gelenek perçinleniyor ve rakiplerine korkulu bir Ankara Deplasmanı duygusu yaşatıyordu sahada futbolcular, tribünlerde de Ais Ezhel’in sözlerini yazdığı Dj Suppa’nın mixlerini yaptığı şarkıyı hecelerine kadar ezberlemiş binlerce taraftar… Şarkının sözlerindeki gibi rakiplerin çekindiği tribünler “bu aşk sevgiliyle Kuğulu Park’ta oturmak” kadar keyif veriyordu Ankaralılara ve en önemlisi de bu keyif tüm Ankara’ya yayılıyor.

Zaten öncesinde kulüp klipler ile futbol camiasının dikkatini çekmeye başlamıştı,  Ankaralı yönetmen Doğan Tanyer’in çektiği klipte geçen sezondan beri takım uyumunu canlandırması adına yapılan ritm çalışmalarında görüntüler harmanlanmış ve “Gençlerbirliği Ritmini Buldu” başlığıyla kamuoyu ile paylaşılmıştı. Tüm medya alanlarında karşılığını bulan bu klip takdirle karşılanarak, paylaşım rekorları kırdı.  90.yılda ritmini bulan kulüp ve o ritme ayak uydurmaya çalışan şehrin bütünleşmeye başlamasıydı aslında olan biteninin tanımı.

Gelişen medya düzenin bir uzantısı olan sosyal medyada da var olan kulüp Twitter, Facebook başta olmak üzere video paylaşım siteleri, fotoğraf paylaşım siteleri gibi mecraları kullanarak taraftara belki de bugüne kadar karanlıkta kalmış, taraftarın çok da bilmediği Gençlerbirliği’ni sunuyordu. Taraftarların gönüllülük çerçevesinde katkı sağladığı bu alanlarda da Kayahan Kaya yaptığı  grafik çalışmalarıyla destek olurken Uygar Pulat çektiği antrenman videolarıyla kulübümüzün video arşivine katkı sunuyordu.  Antrenmanlardan fotoğrafları, ilginç anları, maçlardan yansıyan ilginç kareleri artık taraftarlarının eli altına, gözlerinin önüne seriyordu bu sosyal medya hesapları. Maç günleri stada gidemeyenleri biraz kıskandırarak, biraz da merakını gidererek 19 Mayıs Stadı havasını fotoğraflarla, videolarla taraftarın gözünden de sunan bu hesaplar taraftar ve kulüp arasında gerçek bir köprü görevi üstlendi. Bu arada yeniden elden geçirilen web sitesi de bu köprünün tamamlayıcı ayağı oluyordu. Web sitesi değişen içerik kalitesi ve grafikleriyle beğeni toplarken Emrah Özesen’in çektiği futbolcu fotoğrafları da bir çok bilgisayara duvar kağıdı oluyordu.

Twitter maç saatinde Gençlerbirlikliler için radyo görevi görüyor, pozisyonlar an be an Twitter’da tweet olarak aktarılıyordu. Taraftarların en beğendiği uygulamaların başında gelen maç anlatımı televizyon başında ya da statta olamayan Kırmızı Karalılar için detaylı tek haber kaynağı oluyor. Twitter hesabı “Goooollll” diye tivit atarken karşılığı da aynı şekilde “Goooollll” oluyor takipçi taraftarlardan…

 Burası Ankara deyip de Ankara’yı tanıtmadan olur mu, olmaz tabi… Gençlerbirlikli futbolcular tabiri caizse tesislerdeki çim sahalardan sokağa indi. Fotoğrafçı Evren Özesen’in gerçekteştirdiği çekimlerde futbolcular kentin çeşitli yerlerinde fotoğraflar çektiriyor ve “Burası Ankara” diyerek fotoğraflarla şehir turu yaptırıyordu. Fotoğraflarda önce futbolcularla ilgili tanıtıcı bilgiler ardından fotoğrafın çekildiği yerle ilgili tur rehberi titizliğinde mekan bilgileri veriliyordu. Ankaralılara, hemşehrileri olan futbolcularla aynı sokakları paylaşmanın, aynı kentin sahibi olmanın mutluluğunu veren fotoğraflar;Ankara dışındakilere de “Burası Ankara” adı altında başkentin güzelliklerinin detaylandırıldığı kent propagandası içeren hoş fotoğraflar olarak tarihe not düşülüyordu.

Bu sezon 19 Mayıs Stadı Kırmızı Kara Burası Ankara şarkılarıyla inlemedi sadece, bazen hüzünlerimizin de adresi oldu. Tıpkı Neşet Ertaş’ı kaybedişimiz gibi… Neşet Ertaş’ı dinledik, efkarımızla doldurduk kimi zaman gol seslerimizle kimi zaman ahlarla vahlarla doldurduğumuz stadı!

Hayatın filmle yer değiştiği ya da  karıştığı anlar da oldu… Pilli Bebek’in şarkıları da yer buldu kendine bizim için hiçbir şeye değişilmez bu 19 Mayıs sahnesinde! Bir de bize getirdiği bir misafiri vardı bu kez notaların ve sözlerin; Erdal Beşikçioğlu! Erdal Beşikçioğlu oynadığı Behzat Ç. rolünde Gençlerbirlikli bir komisere can verirken, ona zorlu hayatında can veren bir başka unsur da hep Gençlerbirliği oluyordu. Atılan gollerde coşku Pilli Bebek şarkılarıyla en süt noktaya çıkarken, O da bu sahnede hayatının en güzel anlarını yaşıyordu belki de hem de bu kez hiçbir şekilde rol yapma gereği duymadan…

Bir lisenin bahçesinde hayat bulmuş bir kulüp için “eğitime önem veriyor” demek ne kadar gereksiz olduğunun farkındayız. Eğitim adına sadece okul ziyaretlerinden bahsedelim öyleyse,  Ankaralı liseli ve üniversiteli öğrencilerin misafirleri olan oyuncular ve teknik ekip her gittiği okulda coşkuyla karşılanıp coşkuyla uğurlanıyordu. Sokağa inen kulüp biraz da sınıfları dolduran kardeşleriyle bir arada oluyordu yani.

Şehirden bağımsız bir kulüp olmayan Gençlerbirliği şehrinin başkent oluşunun yıldönümünde de başroldeydi. Sırp ekibi FK Rad’ı şehrimize davet eden Gençlerbirliği dostça başlayan maçı dostça bitiriyor ve 1-1 biten maçta atılan ve yenilen golü bir kenara bırakıp futboluyla Ankara’nın başkent oluşunu kutluyordu.  E tabi ki fonda yine Burası Ankara sloganları vardı.

Hedeflerinde belirlendiği bir dönemden geçiyordu artık takım, 90.yılda hedef belirleyip onun üzerine kurulacak “güzel günlerin” hedefinin temelleri atılıyordu. Ama artık rakipler İstanbul’un “büyükleri” olmaktan çıkmıştı. Artık rakip Ankara’da bile Barcelona’ydı. “Yeter ki gel bana senede bir gün” dedikleri İstanbul takımlarından artık ”seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli” diyerek Avrupa kulüplerine gönül veren bir nesilden bahsediliyordu. Taraftar kaybeden sözüm ona “büyüklere” örnek yine tesisleşmedeki gibi Gençlerbirliği’nden gelecekti. Hedefler belirleniyor, rakipler seçiliyordu artık.

Türkiye’nin ilk Ampute Futbol Tesisleri Ankara’da açılırsa orada olması gereken kulüp de haliyle Ankara’nın kulübü Gençlerbirliği olmalıydı. Öyle de oldu, Gençlerbirliği için size kulaktan kulağa anlatılan “farklı bir kültürü var” diye kimsenin ismen ve cismen tarif edemediği o kültürün içinde empati de her zaman vardır. Gençlerbirlikli futbolcular rakipleriyle koltuk değneklerini de yanlarına alarak mücadele ettiler. Mücadele ya da sonuç kimin umurundaydı?

Müzik de 19 Mayıs tribünlerinden hiç eksik olmadı kimi zaman reggae kimi zaman punk kimi zamansa “damar” şarkılar yankılandı.

Sonraki günlerde şehir bütünleşmesi adım adım hedefine ulaşırken, tamamlanan kombine satışları yeniden gündeme geldi. Taraftarlardan artan istek sonucu kulüp de “sevinmeyen kalmasın” diyerek hem fiyatı indirdi hem de yeniden kombine satışına başladı. Sevince ortak olmak isteyen bir çok Ankaralı da süper ligdeki biricik temsilcisini desteklemek fırsatını kaçırmadı.

2013 yılı yaklaşırken kalplerde olan Gençlerbirliği aşkı masalara, duvarlara, kartpostallara yansıyordu. 90.Yıl Özel Seti hazırlayan kulüp duvar takvimlerinden kartpostallara kadar Gençlerbirliklilerin hoşuna gidecek adeta bir yeni yıl hediyesi veriyordu. Taraflı tarafsız herkesin beğenisini kazanan bu çalışma Ankara’daki kitapevlerinden ulaşımı sağlanarak herkesin ulaşabilmesi sağlandı. Artık şehrin takımını destekleyen şehrinin takımının takvimini kullanıyordu duvarlarında.

2013’ün başlarında hüzün bir kez daha kapımızı çaldı. Türkiye büyük bir ressamını, Burhan Doğançay’ı  kaybederken Gençlerbirliği hem büyük bir ressamı hem de 1943 ile 1950 yılları arasında formasını giymiş bir futbolcusunu kaybediyordu. Onun çizgilerine kadar yansıyan Gençlerbirliği aşkı onu kulüp tarihinde unutulmazlar arasında yazdırıyordu.

Bir başka tarihte yine 19 Mayıs hüzne başkentlik ediyordu. O günlerde yaşam mücadelesi veren Müslüm Gürses maç öncesinde sesleniyordu tribünlere “Dünya tersine dönse vazgeçmem” ... O sırada tribünler atkılarıyla ona eşlik ederken skor tabelası da “Vazgeçme yaşamaktan Müslüm Baba” diyordu. Kısa bir süre sonra Müslüm Gürses de bizi bırakıp gitmişti, yine hüzün yine kayıptı o gün bizim için hayat. Tıpkı Neşet Ertaş gibi, tıpkı Burhan Doğançay gibi ondan da bir hatıra kalıyordu gönlümüzün bir köşesinde.

Gençlerbirliği kimi zamanlar tesislerde, antrenmanlarda hemşehrilerini misafir etti. LÖSEV’li kardeşlerimizin Gençlerbirlikli futbolcularla geçirdikleri güzel bir güne, çektirdikleri hatıra fotoğraflarındaki gülümsemelerine şahitlik ettik.

Gençlerbirliği armasının altında sadece futbol kulübü, futbol kulübünün de sadece A takımı olmadığını öğrendik. Sosyal medyada önce A2 takımından geleceğin yıldızları ile yani temelimizi oluşturan “gençler” ile röportajlar yapıldı. A2 maçlarının özetleri yayınlandı, maç haberleri yapıldı. Aynı zamanda kulübün Basketbol, Bowling, Yüzme, Bocce, Hentbol, Dart, Atletizm, Kick Boks ve Atıcılık branşlarıyla faaliyet yelpazesi genişledi. Yani artık tamamı ile Gençlerbirliği Futbol Kulübü değil ismindeki gibi Gençlerbirliği Spor Kulübü’ydü.

90.yılda hüzünle sevinci harmanlayıp bulduğu ritimde kulübün hedefi her zaman her şeyden önce güzel futbol oldu. Şarkıda Ais Ezhel “saldıralım gençler alalım maçları hep, fakat birlik olmamışsak kazansak da anlamı ne?” diye soruyordu. O sorunun cevabı gibiydi aslında mağlubiyetler bile 19 Mayıs tribünlerinde.




Sezon başından beri 90. Yıla yaraşır halde Gençlerbirliği şehirle kenetlenmiş bir şekilde yoluna devam ediyor. Yol üstünde hüzünler de oluyor sevinçler de, ama bu yıl Ankara’da baştan sonra Kırmızı Kara bir sevdanın yılı oluyor. Tribünler dolmaya başlıyor, sesler yükseliyor, sesini yükseltmek istemeyenler ya da maçı oturduğu yerden izlemek isteyenler kibarca “lütfen ayağa kalkar mısınız?” diyerek uyarılıyor, yanlış karar veren hakem dahi “acemi hakem” denilerek nazikçe eleştiriliyor.

Hakan Kaynar önderliğinde başlayan projede başta Başar Yarımoğlu ve saydığımız diğer isimlerin katkıları ama en önemlisi tribünlerin karşılığı ile hayat bulan ve serpilen Kırmızı Kara Burası Ankara projesi bir kentin aslında futbol damarlarına hayat verdi.

Şehirle kucaklaşmanın yanında, Gençlerbirliği’nin  gelen misafir takımlara burasının Ankara olduğunu öğretmesi bile yetiyor aslında ama “Yenimahalle Mamak Çankaya bütün sokaklar yan yana, ODTÜ, Cebeci, Dikmen’iyle hep beraber Ankara” havası esmesi de tribünlerde ayrı bir güzel oluyor.
Şehrin takımı 90.yılını kutluyor, nice 90 yıllara nice sevinçlere Gençlerbirliği… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder