Boateng mevzusuyla yeniden
gündemimize “geçici”
olarak gelen futbolda ırkçılık meselesi tüm kamuoyunun haklı olarak meşgul
ediyor. Bizler de en “duyarlı” yanlarımızla olay olduğu andan itibaren
ırkçılığı lanetleyip durarak bir nevi deşarj oluyoruz. Ama açıkça söylemek
gerekirse bizde bu söylem hem yüzeysel hem de samimiyetsiz duruyor.
Bizde bir nevi “futbolda ırkçılığa hayır hayatta evet”
durumu var. Bizdeki genel geçer durum “bizde ırkçılık yok ki” diye başlar “zenci” futbolcular biz de hiçbir
sıkıntı duymadan oynayabiliyor” diye bitirilir. Zenci kelimesinin kelime
anlamıyla aşağılama ya da ayrımcılık ifade ettiğini bilmeden onları överken
bile kullanmak belki de bilmeden sıradan günlük faşizmin dile tezahürü ama ırkçılığı
ten rengi ile kısıtlamak ya da ten renginden ibaret görmek düpedüz hatadır.
Siyahların ten
renklerinden dolayı dünyanın her yerinde maruz kaldığı şeyleri sıralamanın
anlamı yok. Medya en ufak bir ırkçılık olayını magazinsel olarak veriyor
ırkçılığı yapan biz değilsek zaten! Ama ırkçılık renkten ziyade toplumsal
siyasi mesajlarla meydana geldiğinde birden içimizdeki lümpen ırkçıyı
durduramıyoruz ve koroya katılıyoruz.
Hollanda ile yapılan
maçta “saygı” değer taraftarlarımız takımlarını desteklemek için oraya gelen
taraftarlar biraz sessizleşince hemen ortamı hareketlendirecek sloganı
buldular: Ayağa kalkmayan Ermeni
olsun! Peki niye Ermeni olmak suç mu küfür mü? Bir ceza ve
aşağılama unsuru olarak ayağa kalkmamanın cezasını Ermeni olarak belirliyor ırkçı
güruhumuz! O zaman kaçımız futbolda ırkçılığa hayır dedik. Irkçılık olarak bir
olayı addetmek için ırkçılığın uygulandığı topluluğun rengini önemsediğimiz
için o ırkçılık değildi gözümüzde çünkü! Peki hiç düşündünüz mü bir Ermeni’nin o gün ne
hissettiğini ya da hissedebileceğini? Boateng’den daha mı az üzülürdü ya da
hakaret olarak görürdü? Boateng’e gösterilen
empatinin çeyreğini Ermenilere reva görmemek de ayrı bir kapsamda
değerlendirilmesi gereken ırkçılık meselesi zaten.
Hrant Dink
öldürüldüğünde beyaz berelerle statlara gidenler, “hepimiz Ogün’üz hepimiz
Türk’üz” diyenler ya da pankartını açanlar gerçekten Boateng’e yapılan
ırkçılığa üzülüyor musunuz?
Saffet Susiç için; “benim ülkemde hele ki bir Sırp bana böyle laf edemez”
diyene ırkçı denmiyor buralarda onlar İmparator yapılıp baş tacı ediliyor bunu da
gördük biliyoruz. Irkçılık yapmayız biz de ırkçılık yok çünkü! Ya da ne bileyim
olsa olsa maç stresidir o!
Yine 2009 yılında
Sivassporlu Balili’ye “Kahrolsun İsrail O.Ç Balili” demek de ırkçılık değildi
bu topraklarda… Ülkesinin başlattığı savaşta yaşattığı acılarda sorumlu
tutulabilecek en son kişilerden birine yani sıradan vatandaşına tepki gösteren
tribünlere ırkçılıkla ilgili yeterli tepkiyi gösterebildik mi yoksa Müslüman
düşmanı bir ordunun ait olduğu ülke vatandaşına bağırıp çağırıp egolarımızı mı
tatmin ettik.
Samet Aybaba, El Saka ile
yaşadığı bir tartışma sonucunda El Saka’nın tercih edilmesini “beni bir Arap’a
tercih ettiler” demesine ne yaptık peki “bizim çocuk” etiketi sayesinde
Aybaba’ya sahip mi çıktık El Saka’ya yapılanları, söylenenleri mi kınadık?
Diyarbakırspor her
gittiği yerde “PKK dışarı” diye karşılanıp 10.yıl, Mehter, İstiklal Marşları
ile düşman uğurlar gibi uğurlanması peki? O da mı ırkçılık değil? Vakayı adiye mi Kürtlerin sistematik
olarak karşılaştıkları durumlar.? “Ama onlar…” klişesine
sığınarak Kürt kimlikli insanlara türlü sistematik ırkçılığı reva görmek, yurt
dışına gitmeye zorlamak sonra da onların “mahur besteleriyle” kederlenerek
futbolda ırkçılığa hayır demek samimiyetsizliği utandırsın biraz bizi!

Emre ile Zokora arasında
yaşanan olaydan sonra Emre’nin “(ırkçı küfür)söyledim ama aramızda hallettik
demesi Zokora’nın bunu dışarı taşıması hiç hoş değil” demesi… Irkçılık yapmak
yani insanın doğuştan getirdiği özelliklerini aşağılamak iki kelime ile
halledilebilecek bir mesele olarak görülüyor. Ve bazılarımız ırkçılığı yapana
değil “delikanlı” gibi aralarında halletmeye yanaşmayan “ırkçılık var” diyeni
“art niyetli” buluyoruz. Niye çünkü biz de ırkçılık olmaz. Bizim tarihimizde
“zenci” oyuncularımız var bağrımıza bastığımız!
Sırbistan-İngiltere
maçında maç boyu ırkçılığa maruz kalan futbolcunun maç sonunda isyanına sarı
kart gösteren Hüseyin Göçek’i hakem yorumcularımız kamuoyumuz kaç dakika
tartıştı? Kaç gün saat demiyorum kaç dakika? Orada ırkçılığa karşı kulakları duymayan gözleri
görmeyen bir de üstüne üstlük mağduru cezalandırmaya kalkan hakem kaç dakika
sorgulandı?
Kısaca özetlemek
gerekirse sosyal medyada ya da yazılı basında Boateng meselesi çok konuşuldu ve
sahiplenildi. Sahiplenilmeyi yerden göğe kadar hak ediyor ve arkadaşları ile
yaptığı protesto da ayakta alkışlanası…Ama İtalya’nın küçük bir takımı diye
küçümsediğimiz takımdan ziyade kapımızın önünü süpürme gerekliliği de gün gibi
ortada…Sadece Mehmet Ali Yılmaz’ın Campbell için sarf ettiği “yamyam”
ahmaklığını getirirseniz her seferinde ülkedeki tek ırkçılık diye size çok
gülerler.
Futbolda ırkçılığa kim mi
hayır diyebilir tüm samimiyetiyle? Dazlaklara karşı Almanya’da Türkleri savunan
ve anti faşist cephenin en önde gelenlerinden St. Pauli taraftarları,
Yunanistan’da Altın Şafakçıların Türk pazar esnafının mallarına zarar vermeye
çalıştığı sırada onlara herkesten önce müdahale eden AEK’liler, İtalya’da tüm
faşizme varlığı ile kurulduğu ilk günden beri karşı gelmiş Livornolular, “ayağa
kalkmayan Türk olsun” diyen APOEL taraftarlarına “Kıbrıs’ta Barış” pankartı
açan Omonialılar … Kısaca göstermelik olarak reklam sloganlarından
devşirilen yaşasın renklerin kardeşliği klişesinden önce yaşasın halkların
kardeşliği diyebilen herkes…