6 Aralık 2012 Perşembe

Socrates Demokrasisi


Futbolu futbol yapan aslında sahanın içinden ziyade sahanın dışından gelen güzelliklerdir. Sahanın dışı o kadar hareketli ve güzel olmasa 11 tane ya da tam kadro halinde 18 tane robotun sahaya sürülmesinden başka nedir ki futbol denilen temaşa? O yüzden hiç sevemedim önündeki maçlara bakan futbolcuları, iyi oynadık kazandık, kötü oynadık kaybettik , hakem hatası deyip geçen futbolcuları.  Doğrudur bunlar da bir açıklamadır ama sizi izleyenlerin ve sevdiklerinizin size dair bildikleri ve duydukları cümleler sadece bunlarsa tam bir hayal kırıklığıdır her şey sizin için o bol reklamlı formaların ardında.
Babası diğer iki kardeşine Sofokles ve Sostenes adını veren Yunan felsefesine hayran bir babanın oğluydu. Onların da vardır belki izinden gideni ama Yunan felsefesinde Sokrates hep bir  adım öndeydi diğer iki filozofa göre tıpkı bizim “Doktor” Sokrates’in futbol ve ülke siyasetinde etrafındakilerden bir adım önde olduğu gibi! O farklıydı işte tam da bu yüzden… Memleketteki  referandumların , boş vaatlerin süsü olan darbelerden hesap sorma işini kendi ülkesinde o ve arkadaşları üstlenmişti. “Diktatörlere çalım atmak savunmacılara çalım atmaktan çok daha zor” sözünü söyleyerek önündeki maçlara bakmayıp ardından gelenlere bir ışık tutmuştu mesajlar verdiği şık bandanasıyla.
Babasının ona verdiği isim gibi bir ismi o da oğluna verdi. Oğluna “Fidel” dedi. Latin Amerika’da kader değiştiren isimlerin başına yazılan Fidel bir gün ona “Küba Milli Takımı’nı çalıştırır mısın” dediğinde o yoldaşına “Zevkle ama tek bir şartla Kübalı bir işçi ücret olarak ne kadar alıyorsa o kadar paraya çalışarak” demişti. Yoldaşların bu sözleşmesi nedendir bilinmez bir türlü yerine gelmedi.
Demokrasiye aşina ruhu ve aile geleneği ile hayatta da bir sözü vardı onun. Arkadaşlarıyla Brezilya’ya getirdiği demokrasiye Corinthians Demokrasisi deniyordu. Yaptıklarının büyüklüğünü ve marjinalliğini anlamak için arkadaşlarıyla açtığı şu pankartı bir düşünmekte fayda var: Tüm siyasi tutsaklara özgürlük… Futbola siyaset bulaşmasın diyerek tüm siyasi vesayeti yeşil çimlerin üzerine yığanların hoşlanmadığı bir şeyler vardı onda. O siyaseti bulaştırmayın diyen derin siyasilerden burada da bol bol var zaten. Siyaset yapsın diye meclise yollananlar bile “ben bilmem büyüklerimiz bilir” derken bu işin buralardaki olurunu da gösteriyor bize.
Onun damgasını dünya futboluna vurduğu yıllarda Avrupa Tiganaları, Platinileri, Rumenigeleriyetiştirirken o Zico ile yeni bir hikayenin hem yazanı hem oynayanı oluyorlardı.
Botofago’da başladığı futbol hayatında demokrasi harekatını başlatacağı Corinthians damgasını vuracaktı.Corinthians ile özdeşleşen “Doktor” Sokrates 1982’deki efsaneleştiği performansıyla Avrupa yollarına düşse de Doktor sigarasından tüttürdüğü dumanları sahada koşmaktan çok daha fazla seviyordu. O yüzden İtalyanların kendince tuhaf disiplinleri ona göre değildi. Hadi gel köyümüze geri dönelim diyerek döndüğü vatanında futbol yaşamını sonlandırdı. Sonra yıllar sonra bir aylığına da olsa İngiltere alt liglerinde bir takımın hem teknik direktörlüğünü hem de futbolculuğunu yaptı.
 Farklı formalar giydi belki ama o hep Corinthianslı Doktordu. “İnceci” diye bir tabir varsa ondan başkasına da yakışmıyordu aslında. Galeano ne diyordu onun için Gölgede ve Güneşte Futbol kitabında “Macar Puşkaş, Alman Seeler gibi tıknazdı; Hollandalı Cruyff ile Gianni Rivera ise narin yapıdaydılar. Pele, Arjantin’in orta saha oyuncusu, güçlü kuvvetli Nestor Rossi gibi düztabandı. Cooper testinde en olumsuz sonuç alan Brezilyalı Rivelino’yu sahada tutabilmek mümkün değildi; yurttaşı Sokrates ise tıpkı bir turna kuşu gibiydi, uzun bacakları ve çabuk yorulan ayakları vardı, ama topuk paslarını vermede onun üstüne yoktu; istese penaltıları bile topuğuyla atabilirdi
Bu Brezilya benim milli takımım değil, Dunga Brezilyanın en gerici bölgelerinden gelen biri ve takımı da kendi gibilerle doldurdu. Onun takımı muhafazakar ve bürokratik bir yapıya sahip o yüzden ben de sizin gibi sevmiyorum bu Brezilya’yı” derken hiçbir zaman boş konuşmayacağını kanıtlıyordu adeta.
1982’de herkesin hayranı olduğu takımı özetlerken kısaca şöyle anlatıyordu; “Bu takım, hayal gücü, idealizm ve şiirin birleşimi. İnsanlar onların hayallerini yansıttığımız için bizi izlemeye geliyorlar. Futbol sahasında güzellik, zaferlerden daha önemlidir”. Endüstriyel futbol denilen meselede farklılık teması vurgulansa da aslında her şey tek düze ilerliyor. Müşterileştirilen taraftarlar ve onları bu pazara çağıran futbolcuların karşısında tüm zerafetiyle dikilip halkını demokrasiye çağıran Sokrates!
Sahaya göstermelik kan bağışları şiddet karşıtı pankartlarla çıkıp göstermelik hareketler dışında hiçbir varlığını göremediğimiz , bağırlarımıza bastığımız futbolculara benzemiyor “Demokrasi” pankartı ile çıkıp halkı oy kullanmaya darbecileri yıkmaya çağıran Sokrates örneği. Futbolculuğu bıraktıktan sonra diğer mesleğine yani doktorluğa devam etti. Köy köy dolaşıp yoksulları tedavi ettiği söylenir dururdu. Efsane gibi bir hikayeydi bu ama bunun efsane olmadığı bir gerçek olduğunu hasta yatağında yatarken onu ziyarete gelen yüzlerce yoksul köylü çocuğunu görünce anladı herkes.
Erken oldu gidişi, öldüğünde “alkole yenik düştüm dostlar, yoldaşlar” itirafı kaldı bize yadigar, aslında söz de vermişti en azından son zamanlarında uzak duracağından alkolden ama olmamıştı. Bir 4 Aralık günü haber ajanslara düştüğünde tüm dünyanın dört bir yanından “yalan” olması için yakarışlar yükseliyordu sessizce. Ama gerçekti, Doktor artık yoktu! Bize Corinthians Demokrasisini bıraktı , kimileri Brezilya’ya dese de inanmayın o demokrasi tüm insanlığa kaldı darbelere karşı sesini yükseltmek isteyen halklar için!
Hiçbir futbolcudan siyasi tutsaklara özgürlük demelerini, yoksulluk adına bir şeyler söylemelerini, gencecik çocukların yaşları büyütülerek asılmalarının hesabını sormasını beklemiyoruz…Ama en azından kendileriyle alakalı ya da tribündeki onları bağırlarına basmak için hiçbir şart koşmayan taraftarlar için bir şeyler söylemek çok da zor olmasa gerek! Pahalı deplasman biletleri , iç saha biletlerindeki fahiş fiyat artışları, taraftarlarına tribünlerde uygulanan kontrolsüz orantısız polis-güvenlik şiddeti ya da en olmadı deplasman yasağına karşı birkaç kelime de mi zor diyorum ve aklıma o büyülü cümle geliyor; “bunların değerlendirmesini büyüklerimiz bilir…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder