Futbolu futbol yapan aslında sahanın içinden ziyade sahanın
dışından gelen güzelliklerdir. Sahanın dışı o kadar hareketli ve güzel olmasa
11 tane ya da tam kadro halinde 18 tane robotun sahaya sürülmesinden başka
nedir ki futbol denilen temaşa? O yüzden hiç sevemedim önündeki maçlara bakan
futbolcuları, iyi oynadık kazandık, kötü oynadık kaybettik , hakem hatası deyip
geçen futbolcuları. Doğrudur bunlar da bir açıklamadır ama sizi
izleyenlerin ve sevdiklerinizin size dair bildikleri ve duydukları cümleler sadece
bunlarsa tam bir hayal kırıklığıdır her şey sizin için o bol reklamlı
formaların ardında.
Babası diğer iki
kardeşine Sofokles ve
Sostenes adını
veren Yunan felsefesine hayran bir babanın oğluydu. Onların da vardır belki
izinden gideni ama Yunan felsefesinde Sokrates hep bir adım öndeydi diğer
iki filozofa göre tıpkı bizim “Doktor” Sokrates’in
futbol ve ülke siyasetinde etrafındakilerden bir adım önde olduğu gibi! O
farklıydı işte tam da bu yüzden… Memleketteki referandumların , boş
vaatlerin süsü olan darbelerden hesap sorma işini kendi ülkesinde o ve
arkadaşları üstlenmişti. “Diktatörlere çalım atmak savunmacılara çalım atmaktan çok daha zor”
sözünü söyleyerek önündeki maçlara bakmayıp ardından gelenlere bir ışık
tutmuştu mesajlar verdiği şık bandanasıyla.

Demokrasiye aşina ruhu
ve aile geleneği ile hayatta da bir sözü vardı onun. Arkadaşlarıyla Brezilya’ya
getirdiği demokrasiye Corinthians
Demokrasisi deniyordu.
Yaptıklarının büyüklüğünü ve marjinalliğini anlamak için arkadaşlarıyla açtığı
şu pankartı bir düşünmekte fayda var: Tüm siyasi tutsaklara özgürlük… Futbola siyaset bulaşmasın diyerek tüm
siyasi vesayeti yeşil çimlerin üzerine yığanların hoşlanmadığı bir şeyler vardı
onda. O siyaseti bulaştırmayın diyen derin siyasilerden burada da bol bol var
zaten. Siyaset yapsın diye meclise yollananlar bile “ben bilmem
büyüklerimiz bilir” derken bu işin buralardaki olurunu da
gösteriyor bize.
Onun damgasını dünya
futboluna vurduğu yıllarda Avrupa Tiganaları,
Platinileri, Rumenigeleriyetiştirirken o Zico ile
yeni bir hikayenin hem yazanı hem oynayanı oluyorlardı.
Botofago’da başladığı futbol
hayatında demokrasi harekatını başlatacağı Corinthians damgasını vuracaktı.Corinthians ile özdeşleşen “Doktor” Sokrates 1982’deki
efsaneleştiği performansıyla Avrupa yollarına düşse de Doktor sigarasından tüttürdüğü dumanları
sahada koşmaktan çok daha fazla seviyordu. O yüzden İtalyanların kendince tuhaf
disiplinleri ona göre değildi. Hadi gel köyümüze geri dönelim diyerek döndüğü
vatanında futbol yaşamını sonlandırdı. Sonra yıllar sonra bir aylığına da olsa
İngiltere alt liglerinde bir takımın hem teknik direktörlüğünü hem de
futbolculuğunu yaptı.
Farklı formalar
giydi belki ama o hep Corinthianslı
Doktordu. “İnceci” diye bir tabir varsa ondan başkasına da
yakışmıyordu aslında. Galeano ne diyordu onun için Gölgede ve Güneşte Futbol
kitabında “Macar Puşkaş, Alman Seeler gibi tıknazdı; Hollandalı Cruyff ile
Gianni Rivera ise narin yapıdaydılar. Pele, Arjantin’in orta saha oyuncusu,
güçlü kuvvetli Nestor Rossi gibi düztabandı. Cooper testinde en olumsuz sonuç
alan Brezilyalı Rivelino’yu sahada tutabilmek mümkün değildi; yurttaşı Sokrates ise tıpkı bir turna kuşu gibiydi, uzun bacakları ve çabuk
yorulan ayakları vardı, ama topuk paslarını vermede onun üstüne yoktu; istese
penaltıları bile topuğuyla atabilirdi”
“Bu Brezilya benim
milli takımım değil, Dunga Brezilyanın en gerici bölgelerinden gelen biri ve
takımı da kendi gibilerle doldurdu. Onun takımı muhafazakar ve bürokratik bir
yapıya sahip o yüzden ben de sizin gibi sevmiyorum bu Brezilya’yı”
derken hiçbir zaman boş konuşmayacağını kanıtlıyordu adeta.
1982’de herkesin hayranı
olduğu takımı özetlerken kısaca şöyle anlatıyordu; “Bu takım, hayal gücü, idealizm ve şiirin birleşimi. İnsanlar onların
hayallerini yansıttığımız için bizi izlemeye geliyorlar. Futbol sahasında
güzellik, zaferlerden daha önemlidir”. Endüstriyel futbol
denilen meselede farklılık teması vurgulansa da aslında her şey tek düze
ilerliyor. Müşterileştirilen taraftarlar ve onları bu pazara çağıran
futbolcuların karşısında tüm zerafetiyle dikilip halkını demokrasiye çağıran Sokrates!
Sahaya göstermelik kan
bağışları şiddet karşıtı pankartlarla çıkıp göstermelik hareketler dışında
hiçbir varlığını göremediğimiz , bağırlarımıza bastığımız futbolculara
benzemiyor “Demokrasi”
pankartı ile çıkıp halkı oy kullanmaya darbecileri yıkmaya çağıran Sokrates örneği.
Futbolculuğu bıraktıktan sonra diğer mesleğine yani doktorluğa devam etti. Köy
köy dolaşıp yoksulları tedavi ettiği söylenir dururdu. Efsane gibi bir
hikayeydi bu ama bunun efsane olmadığı bir gerçek olduğunu hasta yatağında
yatarken onu ziyarete gelen yüzlerce yoksul köylü çocuğunu görünce anladı
herkes.
Erken oldu gidişi,
öldüğünde “alkole
yenik düştüm dostlar, yoldaşlar” itirafı kaldı bize yadigar,
aslında söz de vermişti en azından son zamanlarında uzak duracağından alkolden
ama olmamıştı. Bir 4 Aralık günü haber ajanslara düştüğünde tüm dünyanın dört
bir yanından “yalan” olması için yakarışlar yükseliyordu sessizce. Ama
gerçekti, Doktor artık yoktu! Bize Corinthians
Demokrasisini bıraktı
, kimileri Brezilya’ya
dese de inanmayın o demokrasi tüm insanlığa kaldı darbelere karşı sesini
yükseltmek isteyen halklar için!
Hiçbir futbolcudan
siyasi tutsaklara özgürlük demelerini, yoksulluk adına bir şeyler
söylemelerini, gencecik çocukların yaşları büyütülerek asılmalarının hesabını
sormasını beklemiyoruz…Ama en azından kendileriyle alakalı ya da tribündeki
onları bağırlarına basmak için hiçbir şart koşmayan taraftarlar için bir şeyler
söylemek çok da zor olmasa gerek! Pahalı deplasman biletleri , iç saha
biletlerindeki fahiş fiyat artışları, taraftarlarına tribünlerde uygulanan
kontrolsüz orantısız polis-güvenlik şiddeti ya da en olmadı deplasman yasağına
karşı birkaç kelime de mi zor diyorum ve aklıma o büyülü cümle geliyor; “bunların
değerlendirmesini büyüklerimiz bilir…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder