Tek Maçla Gelen Bahar
ve Aranan Golcünün Bulunması
İkinci yarı Antalya deplasmanında başlıyordu. İlk yarıda
oynayan ideal 11’de tek değişiklik vardı: Lekic-Vleminckx.
“Maç başlar başlamaz” sıfatını kullanmanın hiçbir abartı
taşımadığı bir an yaşandı. 4.dakikada skor 2-0 olurken gollerin isminde Björn
Vleminckx yazıyordu. 28.dakikada da Misak-ı Milli sınırları içindeki en erken
Hat-Trick performanslarından birini izliyorduk.
Maç 5-3 biterken Björn 4 gol atıp bir golü de rakibinin
kendi kalesine göndermesini sağlıyordu.
Lekic’in 17 maçta attığı 2 gol ve Vleminckx’in 90 dakikada attığı 4 gol!
“Aranan” golcü bulununca ilk yarıda 11.tamamlanan lig
bambaşka bir hal almıştı. Hedef daha da yukarılardı. Her ne kadar taraftar
Avrupa Ligine katılım diye güzel niyetler sayıklasa da Fuat Çapa hedefi
belirlemişti: Geçen sezon alınan 49 puanı geçmek…
Ardından Ankara’da kötü futbolla, o dönemler “yenmeyeni dövüyorlar”
denilen ama sonra filmlere konu olacak bir direnişle ligde kalan Akhisar’ı 1-0 yenmek
de moralleri bozmamıştı. Futbol adına sahada hiçbir şey koyamayan takım 3 puanı
almanın sevinciyle yoluna devam ediyordu.
Orduspor’da Ramazan’ın abartısız bir şekilde orta sahadan,
Eskişehirspor maçında da orta saha yuvarlağının biraz önünden yediği iki golle
alınan iki mağlubiyet uyandırma servisi görevi görüyordu.
Bu mağlubiyetlerin ardından takım tekrar 11.lige
geriliyordu. Şunu da eklemek gerek Orduspor ikinci yarıda sadece 2 galibiyet
alabildi. Bunlardan biri düşme hattında mücadele ettiği Karabükspor diğeri,
taraftarın Avrupa hedefi, teknik direktörün 49+ puan dediği Gençlerbirliği
oluyordu.
Sezonun Ütopyası:
İstikrar
Takımdan bağımsız şekilde golcülüğü sorgulanan Björn’ün
yeniden sahne alma vakti geliyordu. MİY
maçında Vleminckx golle yeniden buluşurken, o haftaların eleştirilen
isimlerinden Jimmy güzel bir gol atıyor. Oyuna ikinci yarıda giren Zec ise
kulübün 1000.golüne imza atıyordu.
Zec kenarda oturduğu maçlarda klasikleşen oyuncu değişikliği
hamlelerinde sebebi nedendir bilinmez Ekigho’dan sonra geliyordu. Takımın gole
ya da baskıya ihtiyacı varsa Zec değil Ekigho giriyordu. Bu maçta ilk kez
sıralama bozulunca güzel bir 1000.gol izliyorduk. Ekigho’yu Kırmızı Kara forma
ile ne kaleci ile karşı karşıya pozisyonda gördüm ne de öyle bitiricilikten bir
izlenim bırakıyordu.
Sezonun bir bölümü de 60-65 arasında giren Ekigho’lu oyuncu
değişiklikleriyle de geçiyordu. Neyse ki vazgeçilebildi.
MİY’in de aslında bir yalancı bahar göstergesi olduğu başka
bir gerçekti. Lig tamamlandığında ligin dibine demir atmış MİY’in galibiyet
sayısı ikinci yarıda sadece 1, sezon sonunda da 4’tü.
Ardından Kayserispor karşısında iyi oyuna rağmen alınan
mağlubiyet üzüntü veriyor ama ümit vaat etmeye devam ediyordu. O maçta
özellikle ikinci yarıda oyuna dahil olan Azo ve Zec bu takımın vazgeçilmezleri
olduklarını kanıtladılar. Zec’in kariyerinde en çok gol attığı takım olan
Kayserispor’a bir gol daha atması için 3 önemli fırsat daha çıkıyor ama rakip
kaleci devleşince kalede görülen tek pozisyonun gol olması sonucu 3 puan
Kayseri’de bırakılıyordu.
Mart Ayı Puan Ayı
1 Mart’ta içeride düşen bir başka takım olan İBB ile 0-0
biten maçtan kalan tek şey “Azo onu nasıl kaçırır?” sorusuydu. Fırat Aydunus’un
kendisine arkadan omuz atan İBB’li oyuncu yerine Zec’i oyundan atmasının
dışında herhangi bir özetlik görüntü de çıkmamıştı.
8 Mart’ta ise Galatasaray deplasmanına çıkılıyordu.
Kayseri’de Tosic’in yokluğunu solda kapatan Serkan Kurtuluş bu kez Cem Can’ın
yerine sağ bekteydi.
Yavaş yavaş form tutmaya başlayan Tomic de ilk on birde yer
alıyordu. İlk yarı tarihi farkı kaçıran Galatasaray kimi zaman beceriksizliğine
kimi zaman da Ramazan’ın reflekslerine-kurtuluşlarına yenik düşüyordu. Boş
kaleye kaçan iki pozisyonu futbolda herhangi bir terimle açıklamak mümkün bile
değil.
İkinci yarı ise biraz daha toparlanmış bir Gençlerbirliği
sahadaydı. En azından 11 kişi ile kendi ceza sahası etrafında toparlanmış değil
de; Jimmy ile Tomic ile kanatlardan çıkmaya çalışan bir Gençlerbirliği vardı.
Maç içinde akılda kalan rakip performanslarından biri de
Eboue’nin abartılı ve gereksiz yere yatışları oluyordu. 60.dakikada Tomic
sağdan ortaladığında yine yerde olan Eboue, Vleminckx’in golünü de en düzgün
açıdan izleme şansına sahip oluyordu.
Maçın son dakikalarında doğru Özgür Yankaya’nın şapkadan
çıkardığı penaltı ise Türkiye futbolu ve hakemliği için utanç anıydı. Özgür
İleri’nin dokunmadığı Drogba’nın kendini yerde bulması ile “sebep arayan” hakem
sebebini bulmuş ve penaltıyı göstermişti.
Çilek transferlerle gündemi işgal eden ziraat sever
Galatasaray’ın patates tarlasını andıran stadı penaltının kaçmasını sağlayınca
golden sonra geceye damga vuran hareket zemini eğilerek alkışlayan Tosic’den
geliyordu.
16 Mart ise Gençlerbirliği’nin 90.yılını kutladığı haftanın
finali gibiydi. Karabükspor karşısında son dakikaya kadar mücadele eden takım
90.dakikada yine Vleminckx’in golüyle 3 puanı alıyor ve Galatasaray galibiyeti
ile başlayan kuruluş haftasını Karabük galibiyeti ile tamamlıyordu.
Bu puanlarla
Gençlerbirliği 6.sıraya kadar yükselerek 4. Kasımpaşa ve 5. Bursaspor’un 3 puan
gerisinde kalıyordu.
“Beraberlik Benim
Karakterimdir”
Herhangi bir takım eğer golü erken bulup 1-0 öne geçerse bu
onun için avantaj sayılabilir. Ama söz konusu takım bu sezonki Gençlerbirliği
olunca işler hiç de öyle olmuyor.
Elazığ karşısında 16.dakikada Ante’nin attığı gol bitmek
tükenmek bilmez bir Gençlerbirliği savunması ve Elazığ baskısına dönüşüyordu.
Ha geldi ha gelecek diye beklenen gol de er yada geç maçın sonlarına doğru
gelince bir beraberlik daha geliyordu. Mart ayını mağlubiyetsiz 2 galibiyet 2
beraberlikle kapatan Gençlerbirliği üst sıralara yakın bir yerdeki konumunu
devam ettiriyordu.
Ardından gelen Antep ve Sivas beraberlikleri de
Gençlerbirliği’nin unvanını sonuna kadar hak ettiğini kanıtlıyordu.
Bu üç beraberlikte öne geçilen maçlarda bağıra bağıra
gelirken tribünlerden de “bu iş böyle gitmez” sesleri yükselmeye başlıyordu.
Maç sonlarında Fuat Çapa’ya öne geçilen maçlarda neden geri yaslanıldığı
sorulduğunda “Yaslanmıyoruz, rakipler mağlup durumda olduğu için mecburen gol
arıyorlar, baskı kurmaya çalışıyorlar. Bu gayet doğaldır.”diyordu.
Gençlerbirliği bu oyunuyla ilk dakikada gol bulsa 90 dakika
savunma yapacak bir takım kimliğine bürünüyordu. Artık golü atıp geri çekilmek
kimliğine takım genetiğine yansıyacak bir olumsuz örnek olabilecek seviyeye
gelmişti.
Ah Bu Galibiyetler de
Olmasa…
Tıpkı İBB maçında oynanan oyunun benzeri Sivas’ta oynanarak
Fenerbahçe maçına gelinmişti. Hafta içi Mustafa Kaplan haberleri duyulmuş Fuat
Çapa da “profesyonelce” bir açıklama yaparak “doğaldır, onlar da ben de
görüşebilirim başka takımlarla, isimlerle” demişti. Hoca polemikleri altında
geçen haftanın sonunda maça Ahmet Çalık sürprizi ile çıkıyordu takım.
Curri ve Ante sakattı. Sivas maçında stoper oynayan Özgür’ün
orta saha gücünden yararlanmak isteyen Fuat Çapa mecburen Ahmet Çalık’a şans
vermişti. Ahmet de ilk profesyonel maçında harika bir performans sergileyerek
Webo’ya adım attırmadı. Önce Aykut’un kafasıyla ardından Türk Telekom’un
dejavusu şeklinde Tomic’in ortası Björn’ün kafasıyla maç 2-0 bitiyor Fenerbahçe
şampiyonluktan oluyordu.
Gençlerbirliği ise 6.sırada yer alıyor ve Avrupa Ligi için
Bursaspor ile puan farkı 6’da kalıyordu. Fikstür ise tamamen
Gençlerbirliği’nden yanaydı. Avrupa Ligine gitmek için bire bir rakipleri ile
oynayacaktı. Kasımpaşa ve Bursaspor ile final niteliğinde maçlar olabilirdi.
Avrupa Liginden küme
Hattının Üstüne
Trabzonspor maçındaki kötü oyun ve olağan mağlubiyete kimse
şaşırmadı. Ütopyası istikrar olan bir takım için hayli olağan bir durumdu.
“Avrupa olmayacak” düşüncesi kesinleşince 5.lik de bir hedeftir denilerek
“hedef 5.lik” dendi.
5.lik için de rakip Kasımpaşa ile içeride final niteliğinde
bir maç olacaktı. Ama hepsi maç öncesinde kaldı. Maçın içinde uzun uzun
esnemelere yol açan iki takımın oyunu 0-0 biterken Gençlerbirliği 5.liğe
Kasımpaşa da Avrupa hedefine veda ediyordu.
Ardından tek pozisyon dahi bulunamayan Şeref Bey stadının
veda maçında alınan 3-0’lık mağlubiyet ve Bursaspor’un A2 destekli takımı ile
içeride alınan 2-2’lik beraberlik 5.likten bahseden, 49+ puandan bahseden
takımı 45 puanla düşme hattının biraz yukarısına 11.liğe getiriyordu.
İstikrarsızlığın istikrarını izlediğimiz sezonda geriye
kalan birkaç güzel anıdan, bir elin parmağını geçmeyecek kadar iyi futbol
oynanan maçtan başka da bir şey değildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder